1. Dönem T.C. İnkılap Tarihi 1. Yazılı Hazırlık Notları
Soru 1. Mustafa Kemal’in okuduğu okullar hangileridir? Yazınız.
Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim hayatı, çeşitli okullarda aldığı öğrenimlerle şekillenmiştir. İşte okuduğu okullar:
Mahalle Mektebi (Selanik, 1886): Mustafa Kemal ilk eğitimine kısa bir süre burada başlamıştır.
Şemsi Efendi Mektebi (Selanik, 1886-1887): Babasının isteğiyle Mahalle Mektebi’nden alınarak çağdaş bir eğitim veren bu özel okula gönderilmiştir.
Selanik Mülkiye Rüştiyesi (Selanik, 1893): Kısa süreliğine sivil bir okul olan Mülkiye Rüştiyesi’ne gitmiştir, ancak askerlik mesleğine olan ilgisi nedeniyle bu okulu bırakmıştır.
Selanik Askeri Rüştiyesi (Selanik, 1893-1895): Askeri eğitime ilk adımını burada atmıştır. “Kemal” adını da burada matematik öğretmeninden almıştır.
Manastır Askeri İdadisi (Manastır, 1896-1899): Askeri lise eğitimini burada tamamlamıştır. Burada askeri bilgi ve becerilerini geliştirirken, vatanseverlik bilinci de güçlenmiştir.
Harp Okulu (İstanbul, 1899-1902): İstanbul’da Harp Okulu’nda öğrenim görerek “Teğmen” rütbesi ile mezun olmuştur.
Harp Akademisi (İstanbul, 1902-1905): Harp Okulu’ndan sonra Harp Akademisi’ne devam ederek 1905 yılında “Kurmay Yüzbaşı” rütbesiyle mezun olmuştur.
Bu okullarda aldığı eğitimler, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yapısını ve askerî becerilerini şekillendirmiş, liderlik özelliklerini geliştirmiştir.
Soru 2. Mustafa Kemal’i etkileyen şehirler hangileridir? Bu şehirler Mustafa Kemal’e nasıl etki etmiştir? Yazınız.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında ve fikirlerinde iz bırakan birkaç şehir, onun düşünce yapısının ve liderlik özelliklerinin şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. İşte bu şehirler ve Atatürk üzerindeki etkileri:
1. Selanik
Etki: Mustafa Kemal’in doğup büyüdüğü şehir olan Selanik, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kozmopolit şehirlerinden biriydi. Burada farklı kültürler ve milletler bir arada yaşıyordu. Özgür düşünce yaygındı ve modern fikirler kolaylıkla tartışılıyordu. Bu durum, onun çok yönlü düşünce yapısının oluşmasına katkı sağladı.
Düşünce Yapısı: Selanik’te tanık olduğu özgürlükçü ve yenilikçi ortam, onun ilerideki reformcu ve modernist yönünü şekillendiren önemli unsurlardan biri oldu.
2. Manastır
Etki: Askeri eğitim almak için gittiği Manastır, Atatürk’ün vatanseverlik duygularının pekiştiği bir şehir oldu. Burada tanıştığı arkadaşları ve edebiyat öğretmeni sayesinde, Namık Kemal ve Ziya Gökalp gibi isimlerin yazılarıyla tanışarak milliyetçi fikirlerden etkilendi.
Düşünce Yapısı: Manastır’da aldığı eğitim ve edindiği dostluklar, onun ülkesine olan bağlılığını artırdı. Vatan sevgisini ve özgürlükçü fikirlerini besleyerek bağımsızlık mücadelesinin temellerini atmasına katkı sağladı.
3. İstanbul
Etki: Harp Okulu ve Harp Akademisi eğitimi için gittiği İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve kültürel merkeziydi. Burada Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi karışıklıklara, kötü yönetim ve işgal tehditlerine tanık oldu.
Düşünce Yapısı: İstanbul’da edindiği tecrübeler, Mustafa Kemal’in Osmanlı’nın çöküş sürecini yakından gözlemlemesini sağladı. Bu gözlemler, ileride bağımsızlık ve cumhuriyet fikrine olan inancını güçlendirdi.
4. Şam
Etki: İlk askeri görev yeri olan Şam, Osmanlı’nın geri kalmış bölgelerinden biriydi. Burada hem Osmanlı’nın Arap topraklarında yaşadığı yönetim sorunlarına tanıklık etti hem de Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurarak ilk örgütlenme deneyimini kazandı.
Düşünce Yapısı: Şam’da yaşadığı deneyimler, ona Osmanlı’nın zayıflığını ve ıslah edilmesi gereken yönlerini gösterdi. Bu da onu, ulusal bağımsızlık için daha radikal çözümler aramaya teşvik etti.
5. Sofya
Etki: Ataşemiliter olarak görevlendirildiği Sofya, Batı medeniyetine yakınlaşması açısından büyük bir etki yaptı. Burada Avrupa’nın modern yaşamını, gelişmişliğini ve siyasal düzenlerini yakından gözlemleme şansı buldu.
Düşünce Yapısı: Avrupa’nın modern yaşam tarzı ve Batı medeniyetine olan hayranlığı, onun ileriye dönük modernleşme hedeflerini güçlendirdi. Türkiye’yi Batılı ülkeler seviyesine çıkarma idealini burada pekiştirdi.
6. Ankara
Etki: Kurtuluş Savaşı’nın merkezi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olarak seçilen Ankara, Mustafa Kemal için bağımsızlık mücadelesinin ve yeni Türkiye’nin simgesi haline geldi.
Düşünce Yapısı: Anadolu’nun kalbinde yer alan Ankara, halkın desteğiyle verilen bağımsızlık mücadelesinin merkezi oldu ve Atatürk için Türk milletinin kararlılığını simgeledi. Bu şehir, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ve modernleşme sürecinin başlatılmasının sembolüdür.
Bu şehirler, Mustafa Kemal’in askeri ve siyasi kariyerinde dönüm noktaları olmuştur. Ulus-devlet fikrinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Milliyetçilik anlayışını, modernleşme isteğini ve bağımsızlık mücadelesinin temellerini atmada rol oynamışlardır.
Soru3. Mustafa Kemal’i etkileyen düşünürler Kimlerdir? Mustafa Kemal üzerinde nasıl bir iz bırakmışlardır, onu hangi alanda etkilemişlerdir? Yazınız.
Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yapısının şekillenmesinde, okuduğu ve etkilendiği birçok düşünür ve aydının önemli katkıları olmuştur. Bu isimler, onun hem askerî hem de siyasi alanda geliştirdiği reformist bakış açısının temel taşlarını oluşturmuşlardır. İşte Mustafa Kemal’i etkileyen bazı düşünürler ve onun üzerindeki etkileri:
1. Namık Kemal
Etki: Osmanlı’da hürriyet ve vatan sevgisi kavramlarını en güçlü şekilde dile getiren şair ve yazar Namık Kemal, özellikle gençlik yıllarında Mustafa Kemal’i derinden etkilemiştir.
Etki Alanı: Milliyetçilik ve Vatanseverlik. Namık Kemal’in “hürriyet” ve “vatan” kavramlarını ele alışı, Atatürk’ün bağımsızlık fikrini pekiştirmiş ve Kurtuluş Savaşı’ndaki direniş ruhunun temelini oluşturmuştur.
2. Ziya Gökalp
Etki: Türkçülük hareketinin önde gelen isimlerinden olan Ziya Gökalp, Türk milletinin kültürel değerlerine sahip çıkmayı savunmuştur. Atatürk, Gökalp’in “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” düşüncelerini benimsemiş ve ulus bilincini güçlendirmiştir.
Etki Alanı: Milliyetçilik ve Modernleşme. Gökalp’in ulusal kültür ve modernleşme üzerine düşünceleri, Atatürk’ün Türk kimliği ve ulusal bağımsızlık temellerine dayalı cumhuriyet idealini geliştirmesine yardımcı olmuştur.
3. Jean-Jacques Rousseau
Etki: Fransız filozof Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” adlı eseri, halk egemenliği ve cumhuriyetçi yönetim anlayışı konusunda Atatürk’ü derinden etkilemiştir.
Etki Alanı: Cumhuriyetçilik ve Halk Egemenliği. Atatürk, Rousseau’nun halkın iradesini ön planda tutan görüşlerinden etkilenerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerinden biri olan egemenliğin millete ait olması ilkesini geliştirmiştir.
4. Voltaire
Etki: Fransız Aydınlanma Çağı filozoflarından olan Voltaire, özgür düşünceyi ve dinin devlet işlerine karışmamasını savunmuştur. Atatürk, özellikle laiklik düşüncesi konusunda Voltaire’in fikirlerinden ilham almıştır.
Etki Alanı: Laiklik ve Özgür Düşünce. Voltaire’in fikirleri, Atatürk’ün laik devlet yapısını kurmasında ve dini devlet işlerinden ayırmasında etkili olmuştur.
5. Montesquieu
Etki: Montesquieu’nun “Kuvvetler Ayrılığı” (yasama, yürütme ve yargı) ilkesini savunan eserleri, Atatürk’e demokratik bir devlet düzeninin temel ilkeleri konusunda ilham kaynağı olmuştur.
Etki Alanı: Hukuk ve Demokrasi. Montesquieu’nun fikirleri, Atatürk’ün hukuk devleti ve demokrasi ilkelerine dayalı bir yönetim anlayışını benimsemesine katkı sağlamıştır.
6. Mehmet Emin Yurdakul
Etki: Türk şair ve yazar Mehmet Emin Yurdakul, eserlerinde Türk halkının bağımsızlık ve özgürlük ruhunu yansıtmıştır. Atatürk, Yurdakul’un milli duyguları öne çıkaran şiirlerinden etkilenmiştir.
Etki Alanı: Milliyetçilik ve Halkçılık. Yurdakul’un halkı yücelten şiirleri, Atatürk’ün halkçılık ilkesini geliştirmesine katkıda bulunmuş, Türk halkına olan güvenini artırmıştır.
7. Tevfik Fikret
Etki: Şair Tevfik Fikret, özgür düşünceyi ve aydınlanmayı savunan eserleriyle tanınır. Atatürk, Fikret’in çağdaş ve özgür düşünceye vurgu yapan şiirlerinden etkilenmiştir.
Etki Alanı: Eğitim ve Aydınlanma. Fikret’in özgür düşünceyi yücelten eserleri, Atatürk’ün modern eğitim sistemini ve bilimsel düşünceyi önemsemesine ilham vermiştir.
8. İsmail Gaspıralı
Etki: Kırım Tatarlarının önde gelen düşünürlerinden olan Gaspıralı, Türk dünyasının birliği ve eğitimin önemi üzerinde durmuş, “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” sloganıyla Türk birliğini savunmuştur.
Etki Alanı: Eğitim ve Türk Birliği. Gaspıralı’nın eğitim ve birlik üzerine görüşleri, Atatürk’ün eğitimin toplumun kalkınmasındaki rolünü vurgulayan düşüncelerini etkilemiştir.
9. August Comte
Etki: Fransız filozof Comte’un pozitivist düşünceleri, Atatürk’ün bilime ve akla verdiği önemi artırmıştır. Comte’un “olgu”ya dayalı bilgiye ve akılcılığa vurgu yapması, Atatürk’ün bilim ve rasyonalite odaklı reformlarında etkili olmuştur.
Etki Alanı: Bilim ve Akılcılık. Comte’un fikirleri, Atatürk’ün modern Türkiye’yi inşa ederken bilimsel düşünceyi temel almasına katkıda bulunmuştur.
Bu düşünürler, Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık, cumhuriyet, milliyetçilik, laiklik, halkçılık ve modernleşme gibi temel ilkelerini geliştirmesinde büyük rol oynamışlardır. Atatürk, bu düşünürlerin ilham verici fikirlerinden yararlanarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş bir devlet olarak inşasında önemli adımlar atmıştır.
Soru 4. 19 yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen önemli gelişmeler nelerdir? Yazınız.
19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu için hem iç hem de dış dinamiklerde köklü değişikliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde çeşitli reformlar yapılmış, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanda önemli gelişmeler yaşanmıştır. İşte 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde meydana gelen bazı önemli gelişmeler:
1. III. Selim Dönemi Islahatları (Nizam-ı Cedit)
1789-1807 yılları arasında padişah olan III. Selim, Osmanlı ordusunu modernleştirmek ve Avrupa tarzında bir askeri yapı kurmak için Nizam-ı Cedit adı verilen yenilik hareketini başlattı.
Yeni askeri birlikler kuruldu, Avrupa’dan uzmanlar getirildi ve modern eğitim kurumları açıldı.
Ancak bu reformlar, Yeniçerilerin tepkisine yol açtı ve III. Selim tahttan indirildi.
2. II. Mahmut Dönemi Reformları
II. Mahmut (1808-1839), Osmanlı Devleti’nde köklü reform hareketlerine öncülük etti. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak (Vak’a-i Hayriye) modern bir ordu olan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurdu.
Eğitim, bürokrasi ve devlet yapısında birçok yenilik yapıldı; tımar sistemi kaldırıldı ve memurlara maaş bağlandı.
Pasaport ve kimlik uygulamaları başlatıldı; devlet dairelerinde fes, pantolon gibi kıyafetler zorunlu hale getirildi.
3. Tanzimat Fermanı (1839)
3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecid döneminde ilan edilen Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu), Osmanlı Devleti’nin modernleşme sürecinde en önemli adımlardan biridir.
Hukukun üstünlüğü, vergi adaleti, askerlik düzenlemesi ve mülkiyet hakları gibi alanlarda yenilikler yapıldı.
Bu ferman ile birlikte devlet yönetiminde hukuk devleti anlayışı benimsendi.
4. Islahat Fermanı (1856)
Tanzimat Fermanı’ndan sonra, Avrupalı devletlerin baskılarıyla ilan edilen Islahat Fermanı, özellikle gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının haklarını genişletmeye yönelik düzenlemeler içeriyordu.
Gayrimüslimlere eğitimde, hukukta, ticarette daha fazla hak tanındı, devlet dairelerinde çalışma imkânı sağlandı.
Bu ferman ile Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlere karşı eşit vatandaşlık ilkesini benimsediğini göstermeye çalıştı.
5. Kırım Savaşı (1853-1856)
Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle Rusya’ya karşı Kırım Savaşı’nı kazandı.
1856 Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Avrupa devletleri tarafından eşit bir güç olarak kabul edildi. Bu sayede Osmanlı, Avrupalı devletler arasına katıldı.
Ancak savaş, Osmanlı Devleti’nin ekonomisini zayıflattı ve dış borçlanmaya gitmesine neden oldu.
6. Dış Borçlanma (1854)
Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı sırasında büyük mali zorluklarla karşılaşarak ilk kez dış borç aldı.
Bu borçlanmalar, ilerleyen yıllarda Osmanlı ekonomisini daha da zayıflatarak borç krizine yol açtı ve 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasına sebep oldu.
7. Eğitim Alanında Yenilikler
1845 yılında Mekteb-i Maarif-i Adliye ve 1869 yılında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi çıkarıldı.
Modern okullar ve üniversiteler açıldı. Darülfünun (İstanbul Üniversitesi’nin temeli) 1863’te kuruldu.
Rüştiye ve idadi okulları gibi modern eğitim kurumları açılarak eğitim alanında Avrupa tarzı bir sistem oluşturulmaya çalışıldı.
8. Birinci Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi (1876)
1876 yılında Sultan II. Abdülhamid döneminde Meşrutiyet ilan edildi ve Osmanlı Devleti ilk anayasası olan Kanun-i Esasi kabul edildi.
Kanun-i Esasi ile birlikte Osmanlı Devleti, anayasal monarşi düzenine geçti ve ilk Osmanlı parlamentosu açıldı.
Ancak 1878’de II. Abdülhamid, Meclis’i süresiz olarak kapattı ve meşrutiyete ara verdi.
9. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin Kurulması (1881)
Osmanlı Devleti’nin dış borçlarının ödenememesi üzerine, Avrupalı alacaklıların denetiminde Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) kuruldu.
Bu idare, Osmanlı’nın gelirlerinin bir kısmını kontrol ederek alacaklılara ödeme yapıyordu. Bu durum, Osmanlı ekonomisinin büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelmesine yol açtı.
10. II. Meşrutiyet (1908)
1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısıyla II. Abdülhamid, Meşrutiyeti yeniden ilan etti. Böylece Kanun-i Esasi tekrar yürürlüğe girdi ve Osmanlı Meclisi yeniden toplandı.
II. Meşrutiyet, Osmanlı Devleti’nin son döneminde özgürlük, eşitlik ve milliyetçilik gibi kavramların toplumda daha fazla yayılmasına neden oldu.
11. Sanayi Devrimi ve Ekonomik Etkiler
19. yüzyılda Avrupa’da gerçekleşen Sanayi Devrimi, Osmanlı Devleti’ni de dolaylı olarak etkiledi. Sanayileşme hamlelerinde geri kalan Osmanlı, Avrupa’dan ithal ettiği ürünlere bağımlı hale geldi.
Yerli üretim zayıfladı ve Osmanlı ekonomisi Avrupa pazarlarına bağımlı bir duruma geldi.
12. Demiryolu Yapımı ve Ulaşım Gelişmeleri
19. yüzyılın ikinci yarısında, demiryolu yapımı ve limanların modernizasyonu gibi altyapı projeleri hız kazandı. Bu projeler, Osmanlı topraklarında ticaretin gelişmesine katkıda bulundu.
İlk Osmanlı demiryolu hattı 1856’da İzmir-Aydın arasında açıldı, daha sonra Bağdat Demiryolu gibi projeler yapıldı.
19. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin hem iç hem de dış faktörlerin etkisiyle modernleşmeye ve Batı tarzı bir devlet yapısına geçiş sürecine girdiği bir dönemdir. Ancak yapılan reformlar, devleti kurtarmaya yetmemiş ve Osmanlı, 20. yüzyıl başında dağılma sürecine girmiştir.
Soru 5. Osmanlı Devleti’nde görülen fikir akımları hakkında kısaca bilgi veriniz?
19. ve 20. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yaşadığı sosyal, siyasal ve ekonomik krizler, devletin birliğini ve bütünlüğünü koruma amacıyla farklı fikir akımlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu akımlar, Osmanlı Devleti’ni yeniden güçlendirmeyi hedefleyen çeşitli çözümler öneren düşünce hareketleridir. İşte Osmanlı Devleti’nde görülen başlıca fikir akımları:
1. Osmanlıcılık
Amaç: Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm milletleri, din ve dil ayrımı gözetmeksizin bir arada tutarak, Osmanlı vatandaşlığı kimliği altında toplamak.
Özellikler: Tanzimat ve Islahat Fermanları ile desteklenen bu fikir, Osmanlı Devleti’nin dağılmasını engellemek için tüm halkları eşit kabul eden bir anlayışa dayanıyordu.
Etkisi: Birinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile anayasal bir sistem kurulmuş, ancak özellikle Balkan Savaşları sonrasında etkisini kaybetmiştir.
2. İslamcılık (Ümmetçilik)
Amaç: Osmanlı Devleti’nin dağılmasını engellemek ve Müslüman toplulukları birlik içinde tutmak. Halifelik kurumu etrafında tüm Müslümanları bir araya getirmeyi hedefler.
Özellikler: İslamcılık, II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin temel ideolojisi haline gelmiştir. Halifeliğin gücü ve dini birleştirici unsur olarak kullanılarak Müslüman tebaa arasında dayanışma sağlanmaya çalışılmıştır.
Etkisi: Arap coğrafyasında kısmi bir destek görmüş, ancak Arap isyanları ve I. Dünya Savaşı sırasında etkisini yitirmiştir.
3. Türkçülük
Amaç: Osmanlı Devleti içindeki Türklerin milli kimliklerini korumak ve güçlendirmek; Türk dili, kültürü ve tarihine önem vererek Osmanlı sınırları içinde milli bir birlik sağlamak.
Özellikler: 20. yüzyıl başlarında gelişen bu akım, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Yusuf Akçura gibi düşünürler tarafından savunulmuştur. Türkçülük, milliyetçilik esasına dayalı bir düşünce yapısını teşvik etmiştir.
Etkisi: İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından desteklenmiş ve Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
4. Batıcılık (Garplılaşma)
Amaç: Osmanlı Devleti’nin modernleşmesi ve Avrupa’daki bilimsel, kültürel ve teknolojik gelişmelerin Osmanlı topraklarına aktarılması.
Özellikler: Batıcılık, Tanzimat Dönemi’nde başlayan ve Batılılaşma çabalarını savunan bir fikir akımıdır. Avrupa’dan hukuk, eğitim ve yönetim gibi konularda örnek alınması gerektiği düşüncesini savunur.
Etkisi: II. Mahmut döneminde başlayan ve Tanzimat ile devam eden Batıcılık, Osmanlı’nın modernleşmesinde etkili olmuş ve Cumhuriyet’in kuruluşunda da devam etmiştir.
5. Adem-i Merkeziyetçilik
Amaç: Osmanlı Devleti’ni eyaletler şeklinde özerk yönetim birimlerine ayırarak devletin birliğini korumak ve bölgesel yönetimlere daha fazla yetki vermek.
Özellikler: Osmanlı topraklarının genişliği ve farklı etnik gruplardan oluşması nedeniyle bölgesel yönetimlerin güçlenmesi gerektiğini savunan bu akım, Prens Sabahattin gibi isimler tarafından desteklenmiştir.
Etkisi: Merkeziyetçi yapıya karşı çıkmış, ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkeziyetçi politikalarıyla çelişmiştir ve geniş bir kabul görmemiştir.
Bu fikir akımları, Osmanlı Devleti’nin farklı gruplarını bir arada tutmak ve devleti dağılmaktan kurtarmak için çeşitli çözüm önerileri sunmuş; ancak devletin çöküşü önlenememiştir. Cumhuriyet’in kurulmasıyla bu akımların bir kısmı sona ermiş, bazıları ise yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde devam etmiştir.
Soru 6. İkinci Meşrutiyet’in ilanının sebep, gelişme ve sonuçlarını yazınız.
İkinci Meşrutiyet (1908), Osmanlı Devleti’nde anayasal düzene yeniden geçişi simgeler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çabaları sonucunda ilan edilmiştir. Bu olay hem Osmanlı Devleti’nin yönetim yapısında hem de toplumun siyasi bilincinde önemli değişiklikler yaratmıştır. İşte İkinci Meşrutiyet’in ilanının sebep, gelişme ve sonuçları:
Sebepler
Baskıcı Yönetim ve İttihat ve Terakki’nin Mücadelesi:
Sultan II. Abdülhamid’in istibdat (baskı) politikası, aydınlar ve askerî kesim başta olmak üzere geniş bir çevrede hoşnutsuzluk yaratmıştı.
Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti, meşrutiyetin yeniden ilan edilmesi ve anayasal düzene geçiş için faaliyetlerini yoğunlaştırdı.
Avrupa’daki Siyasal Gelişmeler ve Osmanlı Aydınlarının Etkilenmesi:
Avrupa’da gelişen milliyetçilik akımları ve anayasal monarşiler Osmanlı aydınlarını etkilemiş, özgürlük, adalet ve eşitlik gibi değerlerin önemi anlaşılmıştı.
Osmanlı aydınları ve subayları, bu değerlere ulaşmak için meşrutiyetin tekrar ilan edilmesi gerektiğini savundular.
Dış Baskılar ve Toprak Kaybı Tehlikesi:
Balkanlar’daki azınlıkların bağımsızlık talepleri, devletin toprak kayıpları yaşamasına yol açıyordu.
Avrupalı devletlerin Osmanlı’nın iç işlerine karışması ve sürekli olarak reform talep etmeleri, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma çabalarını zayıflatıyordu.
Ekonomik Kriz ve Dış Borçlar:
Osmanlı Devleti, büyük bir mali krizdeydi ve Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından ekonomik olarak denetim altına alınmıştı.
Halkın kötü ekonomik koşullara ve yoksulluğa duyduğu tepki, hükümetin değişmesi ve meşrutiyetin ilanı beklentilerini artırdı.
Gelişmeler
Makedonya’da Başlayan Ayaklanma:
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subaylar, Makedonya’da meşrutiyetin ilan edilmesi için bir ayaklanma başlattı.
Niyazi Bey ve Enver Bey gibi İttihat ve Terakki üyesi subayların liderliğindeki isyan, kısa sürede yayıldı ve hükümet üzerinde büyük bir baskı oluşturdu.
II. Abdülhamid’in Meşrutiyeti Yeniden İlan Etmesi:
Sultan II. Abdülhamid, gelişen olaylar ve halkın artan desteği sonucunda meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kaldı.
23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet ilan edildi ve Osmanlı Devleti’nde anayasal düzene geçildi.
Parlamentonun Yeniden Açılması ve Seçimler:
Meşrutiyetin ilan edilmesi ile birlikte Osmanlı Meclis-i Mebusan (parlamento) tekrar açıldı.
Seçimler yapıldı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti mecliste önemli bir çoğunluk elde etti.
Sonuçlar
Anayasal Monarşi ve Parlamento Dönemi:
İkinci Meşrutiyet ile birlikte Osmanlı Devleti, anayasal monarşiye geçti ve Kanun-i Esasi yeniden yürürlüğe girdi.
Padişahın yetkileri kısıtlandı, meclisin gücü arttı ve halkın temsilcileri devlet yönetimine katılmaya başladı.
Toplumsal ve Siyasal Canlanma:
Meşrutiyetin ilanı, Osmanlı toplumunda özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerini canlandırdı.
Basın özgürlüğü arttı ve birçok yeni gazete ve dergi yayımlandı. Ayrıca dernekler ve siyasi partiler kurulmaya başladı.
31 Mart Vakası (1909):
İkinci Meşrutiyet’in getirdiği özgürlük ortamına tepki gösteren bazı gruplar, 13 Nisan 1909’da (31 Mart 1325) gerici bir ayaklanma başlattı.
İsyan, Hareket Ordusu tarafından bastırıldı ve bu olaydan sonra Sultan II. Abdülhamid tahttan indirilerek yerine V. Mehmed Reşad getirildi.
Balkan Savaşları ve Toprak Kayıpları:
İkinci Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devleti, iç karışıklıklar ve dış baskılar nedeniyle Balkan Savaşları’nda ağır yenilgiler aldı.
Bu savaşlar sonucunda Osmanlı Devleti, Avrupa’daki topraklarının büyük bir kısmını kaybetti ve ciddi bir nüfus göçü yaşandı.
İttihat ve Terakki’nin Güçlenmesi ve Tek Parti Yönetimine Geçiş:
İttihat ve Terakki Cemiyeti, meclisteki çoğunluğunu kullanarak hükümet üzerinde etkisini artırdı.
Bu durum, Osmanlı Devleti’nde İttihat ve Terakki’nin tek parti yönetimi olarak devletin kontrolünü ele almasına neden oldu.
Siyasi ve Askeri Reformlar:
İttihat ve Terakki, devletin modernleşmesi için çeşitli reformlar yapmaya çalıştı. Ordunun modernize edilmesi, eğitim ve mali reformlar bu dönemde yapılmıştır.
Ancak I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, bu reformların tam anlamıyla uygulanmasını engelledi.
Genel Değerlendirme
İkinci Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı Devleti için hem bir umut hem de karmaşa dönemi olmuştur. Meşrutiyet ile birlikte Osmanlı toplumu özgürlük, eşitlik ve adalet gibi modern değerlerle tanışmış, ancak yaşanan siyasi çalkantılar, toprak kayıpları ve savaşlar, devletin sonunu hızlandırmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tek parti olarak güçlenmesi, devletin iç ve dış politikasını şekillendirmiş ve bu süreç, Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan bir zemin oluşturmuştur.
Soru 7. Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin nasıl bir strateji izlediğini yazınız.
Trablusgarp Savaşı (1911-1912), İtalya’nın Kuzey Afrika’daki Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’a (günümüz Libya) saldırmasıyla başladı. Osmanlı Devleti bu savaşı kazanmak istiyordu; ancak hem askeri hem de coğrafi nedenlerle güçlüklerle karşılaştı. İşte Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin izlediği strateji:
1. Doğrudan Asker Gönderememe Durumu
Trablusgarp, Osmanlı Devleti’nin başkent İstanbul’a oldukça uzak bir bölgesiydi ve o dönemde Osmanlı’nın donanması zayıf olduğu için İtalya’nın Akdeniz’deki güçlü donanması karşısında bölgeye asker göndermek zorlaştı.
Aynı dönemde Balkanlar’da milliyetçi ayaklanmalar baş göstermekteydi ve Osmanlı, topraklarını kaybetme riskine karşı Balkanlar’da asker bulundurmak zorundaydı. Bu yüzden Trablusgarp’a düzenli birlikler gönderilemedi.
2. Gizli Görevle Subay Gönderme
Osmanlı, bölgeye düzenli ordu gönderemediği için alternatif bir strateji izleyerek bölgeye gizlice subaylar gönderdi. Aralarında Mustafa Kemal (o dönemde bir genç subay), Enver Bey, Nuri Bey, Fuat Bey gibi Osmanlı subayları bulunuyordu.
Bu subaylar, sivil kıyafetlerle Trablusgarp’a ulaşarak yerel halkı İtalyanlara karşı organize etmek için görev yaptılar.
3. Yerel Direnişi Teşvik Etme ve Gerilla Savaşı
Osmanlı subayları Trablusgarp’ta yerel halkı İtalyanlara karşı direnişe teşvik etti. Subaylar, bölgedeki kabile liderleri ile iş birliği yaparak halkı silahlandırdı ve eğitti.
Gerilla taktikleri ve savunma stratejileri ile İtalyanların ilerleyişini yavaşlatmayı başardılar. Bu strateji, İtalyanların işgali zorlaştırarak onların daha fazla asker ve kaynak harcamasına yol açtı.
4. Diplomatik Çözüm Arayışları
Osmanlı Devleti, savaşı sürdürmenin ekonomik ve askeri olarak mümkün olmadığını bildiğinden diplomatik yollarla sorunu çözmeye çalıştı. Ancak, İtalya bu çabalara yanıt vermedi ve savaşı uzatmayı tercih etti.
Savaş devam ederken, Osmanlı Devleti Balkanlarda yeni bir savaş tehdidi ile karşı karşıya kaldı ve bu durum Osmanlı’nın Trablusgarp’a olan ilgisini daha da azalttı.
5. Uşi Antlaşması’na (1912) Razı Olma
Balkan Savaşları’nın patlak vermesiyle Osmanlı Devleti iki cephede savaşamayacağı için Trablusgarp sorununu çözmeye odaklandı.
18 Ekim 1912’de İsviçre’nin Uşi kasabasında imzalanan antlaşma ile Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki egemenlik haklarından vazgeçti, ancak İtalyanların Osmanlı halifesinin dini nüfuzunu tanımasını sağladı.
Bu anlaşma ile İtalya, Trablusgarp ve Bingazi’yi resmen almış oldu, ancak Osmanlı halifesi, Müslüman halkın dini lideri olarak tanınmaya devam etti.
Sonuç ve Değerlendirme
Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti için bir yenilgiyle sonuçlansa da Osmanlı subayları, yerel halkla birlikte güçlü bir direniş sergileyerek İtalya’nın işgal sürecini zorlaştırdı. Bu savaş, özellikle Mustafa Kemal ve Enver Bey gibi subaylar için önemli bir tecrübe oldu ve onların liderlik yeteneklerini geliştirmelerine katkı sağladı. Trablusgarp’ın kaybı, Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki son toprağını da yitirmesi anlamına geliyordu. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki toprak kayıplarının hızlandığı bir dönemin başlangıcını oluşturdu.
Soru 8. Balkan Savaşlarının sebepleri nelerdir? Osmanlı Devleti bu savaşta hangi devletlerle savaşmıştır?
Balkan Savaşları (1912-1913), Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki topraklarının paylaşılması için Balkan Devletleri tarafından başlatılmıştır. Bu savaşlar, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki nüfuzunu kaybetmesine ve büyük toprak kayıpları yaşamasına yol açmıştır. İşte Balkan Savaşları’nın sebepleri ve Osmanlı Devleti’nin savaştığı devletler:
Balkan Savaşlarının Sebepleri
Milliyetçilik Akımı ve Bağımsızlık Hareketleri:
19. yüzyılda Avrupa’da yayılan milliyetçilik akımı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok uluslu yapısında bölünmelere neden oldu. Özellikle Balkanlarda yaşayan Sırp, Bulgar, Yunan ve Karadağlı halklar bağımsızlık isteği ile hareket etmeye başladı.
Balkan Devletlerinin Birlik Oluşturması:
Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Balkan Devletleri, Osmanlı’ya karşı güçlerini birleştirmenin kendileri için avantaj sağlayacağını düşündü. Bu nedenle, Osmanlı’ya karşı bir ittifak kurarak ortak hareket etmeye karar verdiler.
Osmanlı Devleti’nin Zayıflaması:
Osmanlı Devleti, Trablusgarp Savaşı (1911-1912) nedeniyle askeri ve mali olarak zayıf bir durumdaydı. Balkan Devletleri, Osmanlı’nın bu zayıflığından yararlanmak için harekete geçtiler.
Osmanlı Devleti’nde yaşanan iç karışıklıklar ve iktidar mücadeleleri de Balkan Devletlerinin savaş açma kararını hızlandırdı.
Rusya’nın Balkanlar Üzerindeki Etkisi:
Panslavizm politikası izleyen Rusya, Balkanlarda Slav kökenli halkları destekleyerek Osmanlı Devleti’ni zayıflatmayı hedefliyordu.
Rusya, Balkan Devletlerini Osmanlı’ya karşı teşvik etti ve onların silahlanmasına yardımcı oldu.
Toprak Paylaşımı ve Sınır Anlaşmazlıkları:
Balkan Devletleri, Osmanlı’dan alacakları toprakları kendi aralarında paylaşmak istiyorlardı. Özellikle Makedonya, Arnavutluk ve Trakya gibi stratejik bölgeler üzerinde anlaşmazlık yaşanıyordu.
Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Devletler
Birinci Balkan Savaşı (1912-1913)
Osmanlı Devleti, Birinci Balkan Savaşı’nda Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ ile savaşmıştır.
Bu dört devlet, Osmanlı’yı Balkanlardan tamamen çıkarmak amacıyla birlikte hareket etmiş ve hızlı bir şekilde Osmanlı topraklarını ele geçirmiştir.
İkinci Balkan Savaşı (1913)
Birinci Balkan Savaşı’nın ardından Balkan Devletleri arasında toprak paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar çıktı. Özellikle Bulgaristan’ın elde ettiği geniş topraklar, diğer Balkan Devletlerinin tepkisini çekti.
Bu yüzden, İkinci Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti doğrudan savaşmamakla birlikte, Bulgaristan’a karşı birleşen Sırbistan, Yunanistan, Karadağ ve yeni katılan Romanya arasında bir savaş yaşandı.
Osmanlı Devleti, bu karışıklıklardan yararlanarak Edirne ve Kırklareli’ni geri almayı başardı.
Sonuç
Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, Balkanlardaki büyük bir toprak kaybına uğradı ve Avrupa kıtasında sadece İstanbul ve çevresinde kalan küçük bir bölgeyi elinde tutabildi. Bu savaşlar, Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısının çöküşünü hızlandırdı ve Balkanlarda bağımsızlıklarını kazanan yeni devletler ortaya çıktı.
Soru 9. I. Balkan Savaşı’na katılmayıp İkinci Balkan Savaşı’na katılan devlet hangisidir?
Romanya, Birinci Balkan Savaşı’na katılmamış ancak İkinci Balkan Savaşı’na dahil olmuştur.
Soru 10. I. Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklar nerelerdir?
Birinci Balkan Savaşı (1912-1913) sonucunda Osmanlı Devleti, Balkanlar’daki önemli topraklarını kaybetmiştir. Bu savaş sonucunda kaybedilen başlıca bölgeler şunlardır:
Makedonya:
Makedonya, Osmanlı’nın önemli bir bölgesiydi ve savaş sonrası Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaştırılmıştır.
Öne çıkan şehirler arasında Selanik, Manisa ve Üsküp bulunmaktadır.
Edirne:
Edirne, savaşın başlangıcında Osmanlı Devleti’nin elindeydi, ancak savaşın sonunda Sırbistan ve Yunanistan tarafından işgal edilmiştir.
Trakya:
Osmanlı, Doğu Trakya’da (bugünkü Kırklareli ve Tekirdağ gibi bölgelerde) önemli kayıplar yaşamıştır. Savaş sonucunda bu bölgenin çoğu Yunanistan ve Bulgaristan tarafından ele geçirilmiştir.
Arnavutluk:
Savaşın etkisiyle Arnavutluk, bağımsızlık ilan etmiş ve Osmanlı’nın kontrolünden çıkmıştır.
Arnavutluk’un bağımsızlığı, Balkan Savaşları sırasında önemli bir gelişme olmuştur.
Balkan Yarımadası’nın Diğer Bölgeleri:
Osmanlı Devleti, savaş sırasında Kosova, Kumanovo gibi diğer bölgelerde de toprak kayıpları yaşamıştır.
Sonuç olarak, Birinci Balkan Savaşı sonunda Osmanlı Devleti, Balkanlar’da önemli bir toprak kaybı yaşamış ve bu durum, imparatorluğun zayıflamasını hızlandırmıştır.
Soru 11. Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı’nda kaybedip II. Balkan Savaşı’nda aldığı topraklar hangileridir? Yazınız.
II. Balkan Savaşı’nda Alınan Topraklar
İkinci Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti, özellikle Bulgaristan’a karşı diğer Balkan Devletlerinin (Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ) yanında yer alarak bazı topraklarını geri almayı başarmıştır. Bu savaşta alınan başlıca topraklar şunlardır:
Edirne:
Edirne, İkinci Balkan Savaşı sırasında Osmanlı tarafından yeniden ele geçirilmiştir.
Kırklareli ve Tekirdağ:
Doğu Trakya’nın bazı bölgeleri, özellikle Kırklareli ve Tekirdağ, savaş sonrasında Osmanlı kontrolüne geçmiştir.
Balkan Yarımadası’nın Diğer Bölgeleri:
Osmanlı Devleti, Bulgaristan’a karşı başarılı saldırılar düzenleyerek bazı stratejik noktaları geri almayı başarmıştır. Özellikle, bazı köy ve kasabaların kontrolü Osmanlı’ya geçmiştir.
Sonuç
İkinci Balkan Savaşı sonunda Osmanlı Devleti, kaybettiği bazı toprakları geri almış olsa da, bu savaşlar sonucunda Balkanlar’daki genel toprak kayıpları devam etmiştir. Osmanlı’nın Balkanlar’daki hakimiyeti, bu dönemde ciddi anlamda zayıflamıştır ve toprak kayıpları imparatorluğun dağılma sürecini hızlandıran önemli etkenlerden biri olmuştur.
Soru 12. Bâb-ı Âli Baskını hakkında bilgi veriniz.
I. Balkan Savaşı’nda Edirne’nin Bulgarlara terk edileceği haberinin duyulması üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti, Bâb-ı Âli’ye baskın düzenledi. Bu olayla yapılan darbenin ardından mevcut hükûmet istifa ettirildi ve yönetim, İttihat ve Terakki tarafından tamamen ele geçirildi.
Soru 13. Birinci Dünya Savaşı’nın genel nedenlerini başlıklar halinde yazınız.
Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Nedenleri şunlardır:
Milliyetçilik akımı
Sanayi İnkılabı
Hammadde ve sömürge yarışı
Devletler arası bloklaşma
Silahlanma yarışı
Soru 14. Osmanlı Devleti’nin 1 Dünya Savaşı’na nasıl girdiği hakkında bilgi veriniz.
Almanya’nın Desteği: Osmanlı Devleti, Almanya ile olan ilişkilerini güçlendirerek İttifak Devletleri’nin yanında savaşa girmeye karar verdi. Bu süreçte, Almanya’nın askeri desteği ve stratejik yönlendirmeleri etkili oldu. Almanya, Osmanlı Devleti’ne iki savaş gemisi, SMS Goeben ve SMS Breslau‘yu gönderdi. Bu gemiler, Osmanlı Donanması’na katılarak, Osmanlı’nın savaş gücünü artırdı. Goeben ve Breslau, Akdeniz’de İtilaf Devletleri’ne karşı etkili operasyonlar gerçekleştirerek, Osmanlı’nın savaşta daha aktif bir rol oynamasına yardımcı oldu.
Resmi Savaş İlanı: 2 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş ilan etti. Ardından, 5 Kasım 1914’te İngiltere ve Fransa’ya da savaş ilan edilerek, Osmanlı Devleti resmi olarak Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Goeben ve Breslau gemilerinin gönderilmesi, Osmanlı’nın savaş ilanından önce, Almanya ile olan askeri bağlarının ne denli güçlü olduğunu gösterdi. Bu durum, Osmanlı’nın savaşta İttifak Devletleri’ne daha yakın bir konumda yer almasını sağladı.
Soru 15. Osmanlı Devleti’nin I Dünya Savaşı’nda mücadele ettiği taarruz ve savunma cephelerinin isimlerini yazınız.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı‘nda mücadele ettiği taarruz ve savunma cepheleri şunlardır:
Taarruz Cepheleri
Kanal Cephesi
Osmanlı ordusunun Süveyş Kanalı’nı ele geçirme amaçlı saldırıları.
Kafkas (Doğu) Cephesi
Rusya’ya karşı gerçekleştirilen taarruz harekâtları, özellikle Sarıkamış Harekâtı.
Savunma Cepheleri
Çanakkale Cephesi
Çanakkale Boğazı’nın savunulması ve İtilaf Devletleri’ne karşı duruş.
Suriye Filistin Cephesi (Güney Cephesi)
İngiliz saldırılarına karşı Suriye ve Filistin bölgesinde yapılan savunma harekâtları.
Hicaz Yemen Cephesi
Arap isyanına karşı Osmanlı’nın savunma çabaları.
Irak Cephesi
Irak’ın toprakları, özellikle Basra, Bağdat ve Musul bölgelerinde yapılan savunma harekâtları.
Soru 16. Sykes Picot Anlaşması hakkında kısaca bilgi veriniz.
Sykes-Picot Anlaşması, 1916 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan gizli bir anlaşmadır. İşte bu anlaşma hakkında kısa bilgi:
Genel Bilgi
Tarih: Anlaşma, 16 Mayıs 1916’da imzalanmıştır.
Taraflar: İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra, Rusya’nın da anlaşmaya dahil olduğu belirtilmiştir.
Amaç
Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşımı: Anlaşmanın temel amacı, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonrası topraklarının nasıl paylaşılacağını belirlemektir. Bu, bölgedeki Türk, Arap ve Kürt nüfusların geleceğini etkileyecek bir düzenlemeydi.
İçerik
Bölgesel Dağılım: Anlaşmaya göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap toprakları, İngiltere ve Fransa arasında bölüştürülecek şekilde haritalandı.
İngiltere: Irak ve Filistin bölgelerinde etkili olacak.
Fransa: Suriye ve Lübnan üzerinde hakimiyet kuracak.
Arapların Bağımsızlık İddiası: Anlaşma, Arapların bağımsızlık talepleriyle çelişiyordu. Araplar, 1916’daki Arap İsyanı’nda Osmanlı’ya karşı bağımsızlık arayışında bulunurken, bu anlaşmanın varlığı, bu talepleri zayıflatıyordu.
Sonuçlar
Savaş Sonrası Dönem: Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından, Orta Doğu’da yeni sınırların ve devletlerin oluşmasına zemin hazırladı.
Çatışmalar ve İhtilaflar: Anlaşma, bölgedeki etnik ve mezhepsel çatışmaların artmasına ve günümüzde de süregelen siyasi karışıklıklara neden oldu. Arapların bağımsızlık umudunun suya düşmesi, uzun vadede bölgedeki huzursuzlukların sebeplerinden biri olmuştur.
Sykes-Picot Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu’nun şekillenmesinde kritik bir rol oynamış ve bölgedeki siyasi dinamikleri derinden etkilemiştir.
Soru 17. 1915 tarihli Sevk İskan kanunu hakkında bilgi veriniz.
Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915 tarihinde Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından kabul edilen bir yasadır. Bu yasa, özellikle I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı Devleti’nin farklı etnik grupları üzerindeki uygulamalarını etkileyen önemli bir düzenlemedir. İşte kanun hakkında detaylı bilgi:
Genel Bilgi
Tarih: 27 Mayıs 1915.
Amaç: Özellikle savaş döneminde, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin, devletin güvenliği açısından tehdit olarak görülmüştür.
İçerik
Zorunlu Göç: Kanun, “tehcir” olarak bilinen zorunlu göçü düzenliyordu. Ermenilerin Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden, Suriye ve Mezopotamya gibi uzak bölgelere sürülmesi öngörülüyordu.
Güvenlik Gerekçesi: Osmanlı yönetimi, Ermeni toplumunun Rusya ile işbirliği yaptığına dair endişelerle, bu göçü güvenlik önlemi olarak savundu.
Uygulama
İnsan Hakları İhlalleri: Kanunun uygulanması sırasında, ciddi insan hakları ihlalleri meydana geldi. Ermeniler, zorla yerlerinden edildi ve büyük çoğunluğu kötü koşullarda yollara düştü. Göç sırasında birçok Ermeni, açlık, susuzluk ve şiddet nedeniyle hayatını kaybetti.
Soykırım İddiaları: Sevk ve İskân Kanunu, Ermeni Soykırımı olarak adlandırılan olayların hukuki zemini olarak görülmektedir. 1915-1917 yılları arasında yüz binlerce Ermeni’nin hayatını kaybetmesi, bu dönemin trajedilerindendir.
Sonuç
Tarihi Etkiler: Sevk ve İskân Kanunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan etnik temizlik politikalarının bir örneği olarak tarihe geçmiştir.
Modern Türkiye’deki Yansımaları: Bu yasa ve uygulanışı, günümüzde Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir.
Sevk ve İskân Kanunu, hem Osmanlı Devleti’nin iç dinamikleri hem de Ermeni toplumu üzerindeki etkileri bakımından önemli bir tarihsel belgedir ve çok sayıda insani trajediyi beraberinde getirmiştir.
Soru 18. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları hem uluslararası düzeyde hem de Osmanlı Devleti ve diğer ülkeler açısından derin etkilere yol açmıştır. İşte savaşın önemli sonuçları:
1. Siyasi Sonuçlar
Monarşilerin Çöküşü: Savaş sonucunda birçok monarşi yıkıldı. Özellikle Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya’da monarşiler sona erdi.
Yeni Devletlerin Kuruluşu: Savaş sonrası yeni devletler kuruldu. Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya ve Macaristan gibi bağımsız devletler ortaya çıktı.
2. Ekonomik Sonuçlar
Ekonomik Yıkım: Savaş, katılımcı ülkelerin ekonomilerini büyük ölçüde sarstı. Altyapı zarar gördü, mali kaynaklar tükendi.
Borçlar ve Enflasyon: Savaş sonrası ülkeler arasında büyük borçlar oluştu ve birçok ülkede hiperenflasyon yaşandı.
3. Sosyal Sonuçlar
Toplumsal Değişim: Savaş, toplumda kadınların rolünü artırdı. Kadınlar, savaş döneminde iş gücüne katılarak toplumsal değişimin öncüsü oldular.
Savaş Travmaları: Savaş, birçok asker ve sivilde psikolojik travmalara neden oldu. “Savaş yorgunluğu” gibi kavramlar ortaya çıktı.
4. Uluslararası İlişkiler
Versailles Antlaşması: 1919’da imzalanan bu antlaşma, Almanya’ya ağır yaptırımlar getirdi. Savaş sonrası uluslararası ilişkilerde yeni bir düzen oluşturdu.
Milletler Cemiyeti: Savaş sonrası uluslararası barışı sağlamak amacıyla kuruldu, ancak etkinliği sınırlı kaldı.
5. Osmanlı İmparatorluğu Üzerindeki Etkiler
Osmanlı’nın Çöküşü: Osmanlı İmparatorluğu, savaş sonunda toprak kayıpları yaşadı ve 1922’de resmen sona erdi.
Milli Mücadele: Savaş sonrası Türk Kurtuluş Savaşı başladı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna zemin hazırladı.
6. Kültürel Sonuçlar
Sanat ve Edebiyatta Değişim: Savaş, sanatta ve edebiyatın birçok alanında yeni akımların doğmasına neden oldu. Modernizmin etkileri arttı.
7. Teknolojik Gelişmeler
Askeri Teknolojiler: Savaş, tank, uçak ve kimyasal silahlar gibi yeni askeri teknolojilerin gelişimini hızlandırdı.
Bu sonuçlar, Birinci Dünya Savaşı’nın sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da derin etkiler yarattığını göstermektedir. Savaş, dünya tarihinde dönüm noktası olmuş ve birçok olayın zeminini hazırlamıştır.
Soru 19. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7 ve 24 maddelerini yazınız. Bu maddelerle itilaf devletleri ne amaçlamıştır? açıklayınız.
7. madde İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durum karşısında Osmanlı Devleti’nin topraklarını işgal edebilecektir.
24. madde: Vilayet-i Sitte de bir karışıklık olursa İtilaf Devletleri bu toprakları işgal edebilecektir.
7. madde ile itilaf devletleri Osmanlı topraklarına işgal edecekleri bölgeler için hukuki gerekçe hazırlamışlardır. 24. madde ile Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulması planlanmıştır.
Soru 20. Mondros Ateşkes Antlaşması’nı itilaf devletlerinin planları açısından değerlendiriniz.
Mondros Ateşkes Antlaşması, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmış ve I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından imzalanan en önemli belgelerden biri olmuştur. Bu antlaşma, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı topraklarındaki niyetlerini ve stratejik planlarını yansıtan bir belge niteliğindedir. İşte Mondros Ateşkes Antlaşması’nın İtilaf Devletleri’nin planları açısından değerlendirilmesi:
1. Askeri Kontrol ve Denetim
Güç Sınırlaması: Antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücünü ciddi şekilde sınırlamakta ve İtilaf Devletleri’ne geniş bir askeri kontrol yetkisi tanımaktadır. Bu, Osmanlı’nın yeniden güçlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
İşgal Güçleri: Antlaşmanın 24. maddesi ile İtilaf Devletleri, Osmanlı topraklarında istedikleri yerlerde işgal kuvvetleri bulundurma hakkını elde etmişlerdir. Bu, hem güvenlik hem de stratejik avantaj sağlamayı hedeflemektedir.
2. Siyasi Dağılım ve Etnik Çatışmalar
Osmanlı’nın Parçalanması: Antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının İtilaf Devletleri tarafından paylaşılmasının kapısını açmıştır. Bu durum, bölgedeki etnik gruplar arasında çatışmalara yol açarak, Osmanlı’nın siyasi varlığını zayıflatmayı amaçlamaktadır.
Arap İsyanı ve Bağımsızlık: İtilaf Devletleri, Arapların bağımsızlık taleplerini desteklerken, kendi çıkarlarını da gözeterek bölgedeki güç dengelerini değiştirmek istemiştir.
3. Ekonomik Kontrol
Mali Yükümlülükler: Antlaşma, Osmanlı Devleti’nin mali durumunu zayıflatmış ve ülkenin ekonomik bağımsızlığını ciddi şekilde tehdit etmiştir. İtilaf Devletleri, bu durumu kendi lehlerine kullanarak bölgedeki ekonomik kaynaklara erişim sağlama hedefindedir.
4. Gelecek Stratejilerinin Belirlenmesi
Milletler Cemiyeti: Antlaşma, savaş sonrası dönemde kurulacak olan Milletler Cemiyeti gibi uluslararası kuruluşların temelini atmış ve uluslararası ilişkilerde yeni bir düzenin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Yeni Sınırlar: İtilaf Devletleri, Mondros ile belirlenen koşulları kullanarak, bölgedeki yeni sınırların belirlenmesine yönelik planlarını gerçekleştirme fırsatı bulmuştur.
5. Türk Millî Mücadelesine Zemin Hazırlama
Tepkiler ve Direniş: Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk ulusunun tepkisini çekmiş ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına zemin hazırlamıştır. İtilaf Devletleri, bu direnişi öngörememiştir.
Sonuç
Mondros Ateşkes Antlaşması, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde kapsamlı bir kontrol ve denetim sağlama planlarını gerçekleştirmede önemli bir adım olmuştur. Ancak, bu planlar, bölgedeki etnik ve millî dinamikleri yeterince dikkate almadığı için, Türkiye’de bağımsızlık mücadelesinin başlamasına yol açmış ve savaş sonrası süreçte beklenmedik sonuçlar doğurmuştur. Bu durum, İtilaf Devletleri’nin stratejik planlarının bir kısmının başarısız olmasına neden olmuştur.
Soru 21. İtilaf devletlerinin kabul ettikleri Wilson ilkeleri ile Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra yaşanan işgaller arasındaki çelişkiyi değerlendiriniz.
Wilson İlkeleri
Kendi Kaderini Tayin Hakkı: Wilson İlkeleri, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını vurgulamaktadır. Bu ilke, özellikle sömürge ve azınlıkların bağımsızlık taleplerinin desteklenmesi anlamına gelmektedir.
Barış ve Eşitlik: Wilson, savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkilerin barış ve eşitlik temelinde şekillendirilmesini savunmuştur. Milliyetlerin eşit haklara sahip olması gerektiği fikrini öne sürmüştür.
Uluslararası İşbirliği: Wilson İlkeleri, uluslararası işbirliğini ve dayanışmayı teşvik eden bir yaklaşım benimsemektedir. Bu bağlamda, barışın sağlanması için uluslararası kuruluşların kurulması hedeflenmiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması
Askeri Kontrol ve İşgal: Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücünü zayıflatarak, İtilaf Devletleri’nin işgallerine zemin hazırlamıştır. Bu durum, ulusal bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı ile çelişmektedir.
Bölgesel Dağılım: Antlaşma, Osmanlı topraklarının paylaşılmasını mümkün kılarken, milliyetlerin bağımsızlık taleplerini görmezden gelmiştir. Bu durum, Wilson İlkeleri’nin temel ilkeleri ile çelişmektedir.
Çelişkilerin Değerlendirilmesi
Pratik Uygulama ve Teori:
Wilson İlkeleri, teorik olarak ulusların bağımsızlık taleplerini desteklerken, Mondros Ateşkes Antlaşması uygulamada bu talepleri hiçe saymıştır. İtilaf Devletleri, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek, bağımsızlık ve eşitlik ilkelerini ihlal etmiştir.
Siyasi Amaçlar:
İtilaf Devletleri, savaş sonrası dönemde siyasi ve ekonomik avantaj elde etmeyi amaçlarken, Wilson İlkeleri’ni yalnızca propaganda aracı olarak kullanmışlardır. Gerçek politikalarında, ulusların kendi kaderini tayin hakkını sınırlayan uygulamalara yönelmişlerdir.
Uluslararası İlişkilerde Tutarsızlık:
İtilaf Devletleri’nin işgalci politikaları, uluslararası ilişkilerde güvenilirliklerini zedelemiş ve bölgedeki huzursuzlukları artırmıştır. Bu durum, uluslararası işbirliği ve dayanışma ilkesini zayıflatmıştır.
Millî Mücadeleye Zemin Hazırlama:
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası yaşanan işgaller, Türkiye’deki millî mücadeleye zemin hazırlamıştır. Bu, Wilson İlkeleri’nin öngördüğü barışçıl süreç yerine, direniş ve bağımsızlık mücadelesine yol açmıştır.
Wilson İlkeleri ile Mondros Ateşkes Antlaşması arasındaki çelişki, İtilaf Devletleri’nin savaş sonrası politikalarının tutarsız ve çıkarcı olduğunu gösterir. Bu durum hem uluslararası ilişkilerde güveni zedelemiş hem de Türkiye’de bağımsızlık mücadelesinin ateşini körüklemiştir. İtilaf Devletleri, sözde ulusal bağımsızlık ve eşitlik ilkelerini benimserken, uygulamada tam tersi bir yol izlemişlerdir. Bu çelişki, uluslararası ilişkilerin karmaşık doğasını ve çıkar ilişkilerinin nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Soru 22. Paris Barış Konferansı’nın toplanma amacı nedir?
Paris Barış Konferansı, 18 Ocak 1919’da toplanmış ve I. Dünya Savaşı’nın ardından barış şartlarını belirlemek amacıyla düzenlenmiştir. Konferansın toplanmasının amacı, savaştan sonra dünya genelinde yeni bir düzen inşa etmektir. Ayrıca, uluslararası ilişkileri yeniden yapılandırmak ve savaşa katılan ülkeler arasında barış anlaşmaları imzalamaktır.
Paris Barış Konferansı’nın Toplanma Amaçları
Savaşın Sonuçlarını Değerlendirme:
Savaş sonrası ortaya çıkan siyasi durum analiz edildi. Askeri durum da analiz edildi. Ülkeler arasındaki denge sağlanması amaçlanmıştır.
Barış Anlaşmalarının İmzalanması:
İtilaf Devletleri tarafından, savaşta yenilen ülkelerle (özellikle Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan) barış anlaşmalarının yapılması hedeflenmiştir.
Uluslararası İlişkilerin Düzenlenmesi:
Uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandırılması, ulusların hakları ve bağımsızlıkları ile ilgili kuralların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, Wilson İlkeleri’nin de dikkate alınması hedeflenmiştir.
Yeni Sınırların Belirlenmesi:
Savaş sonrası ortaya çıkan yeni ulusal sınırlar çizilecek. Etnik gruplar arasındaki dengenin sağlanması için yeni devletler kurulacaktır.
Milletler Cemiyeti’nin Kurulması:
Barışın korunması ve uluslararası işbirliğinin sağlanması amacıyla Milletler Cemiyeti’nin kurulması için zemin oluşturulmuştur.
Savaş Tazminatları ve Sorumlulukların Belirlenmesi:
Savaşta yenilen ülkelerin ödemesi gereken tazminatların belirlenmesi ve sorumlulukların paylaşılması gündeme gelmiştir.
Sonuç
Paris Barış Konferansı, I. Dünya Savaşı’nın sonuçlarını ele alarak yeni bir uluslararası düzen kurmayı amaçlamış ve bu süreçte pek çok barış anlaşmasının temelini oluşturmuştur. Ancak konferansın sonucunda alınan kararlar, bazı bölgelerde huzursuzluklara ve yeni çatışmalara da yol açmıştır.
Not: 1. dönem 12. sınıf i T.C inkılap tarihi ve Atatürkçülük dersi 1. yazılıya hazırlık notu hakkında yorum kısmından görüşlerinizi bildirebilirsiniz. Yaklaşan sınavlar öncesi tüm öğrencilerimize başarılar dileriz.